Hoş geldin 2025…
2025 yılının ilk günlerini yaşıyoruz.
Her yeni bir yıl, içinde yeni umutları barındırır derler.
Bu ülkede yaşanan bizlerin, yeni yılda düzelmesini beklediğimiz öncelikli konu ise ekonomi.
Bu beklentinin önünde gözüken en büyük engel ise yüksek enflasyon.
Ülkeyi yönetenler bu yıl bu konunun büyük bir kısmının düzeleceğini söylüyor.
Vatandaşa; sabredin çok az kaldı diyorlar.
Hükümet için ekonomi resmen bir sınav gibi.
Düzeltmeyi başarırsalar bana ve herkese göre hala birinci parti konumlarını korurlar.
Ama işler ters giderse partinin yok olacağını söyleyenler bile var.
Ama dünya garip bir yer, yarın bizi ne bekliyor kimse bilmiyor.
Enflasyona geri dönersek, maliye bakanının bu konudaki tezini tam anlamıyla aklım hâlâ almıyor.
Bakan bey; enflasyonu tetikleyen en büyük unsurun tüketim fazlalığından kaynaklandığını ısrarla söyledi ve söylüyor.
Çözüm olarak da piyasaları resesyona sokarak yavaşlatmayı, sonra enflasyonun kademeli ve hızlı bir şekilde düşeceğini söylüyor.
Yani talep azalırsa fiyatlar geriler artmaz diyor.
Peki bakanın sonrası için bir planı var mı?
Ekonomiyi bir otobüs gibi önce yavaşlatmak, sonra hareketlendirmek ve hızlandırmak bu kadar kolay olabilir mi?
Peki; yavaşlattığınız ekonomi karşınıza işsizlik sorununu çıkartmaz mı?
İşsizlik sorunu enflasyondan daha büyük bir sorun değil mi?
Hani enflasyonun panzehiri yüksek seviyede üretim ve ihracattı.
Hatırlayın Anavatan iktidarı dönemini.
O zaman da enflasyon bu ülkenin başında ki birinci sıra belaydı.
“Turgut Özal” çözüm olarak ısrarla üretim demiyor muydu?
“Rahmetli Özal” bize o günlerde yalan mı söyledi?
Yoksa ben yanlış mı hatırlıyorum.
Bugün bunları yazmak istedim.
Daha önce de farklı durgunluklar, farklı krizler yaşamış biri olarak, 2025 yılı ile birlikte garip bir şeyin geldiğini öngörüyorum.
Ve bu gelen şeyin nasıl bir problem olduğunu bilmemekle beraber, daha önce de hiç yaşamamış olduğumuzu hissediyorum.
Ve içimden diyorum ki…
İnşallah ben yanılıyorumdur.