Dolar 39,0149
Euro 44,5691
Altın 4.201,82
BİST 9.356,04
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Sakarya 29°C
Az Bulutlu
Sakarya
29°C
Az Bulutlu
Pts 24°C
Sal 23°C
Çar 24°C
Per 24°C




Osmanlı döneminde Sakarya’daki kayıp hazinelerin hikâyesi

Osmanlı döneminde Sakarya’daki kayıp hazinelerin hikâyesi
sayin market

sayin market

27 Ocak 2025 18:04
78
A+
A-
TİCARET YOLLARINDAKİ HAZİNELERİN KAYBIOsmanlı döneminde Sakarya, stratejik konumu nedeniyle önemli ticaret yollarına ev sahipliği yaptı. Ancak Sakarya Nehri’nin taşkınları, birçok hazine ve varlığın kaybolmasına neden oldu. Özellikle 1789 yılında Geyve Yılanlı Köyü’nde bir heyelan sonucu “hazine dengi” olarak adlandırılan varlıkların kaybolduğu kayıtlara geçti.
NEHRİN AZGIN SULARINA GÖMÜLEN HAZİNELER1855 yılında Bağdat’tan İstanbul’a gönderilen “üç denk hazine” Sakarya Nehri’nin azgın sularına gömüldü. Devlet yetkilileri bu hazineleri çıkarmak için birçok girişimde bulunsa da başarılı olamadı. Nehrin taşkınları sadece hazine değil, bölge halkının yaşamını da büyük ölçüde etkiledi.
1898’DE BULUNAN ALTINLAR1898 yılında Adapazarı’nın Çubuklu ve Eceldere köylerinde köylüler tarafından Sultan Selim dönemi ve Macar altınlarından oluşan bir hazine bulundu. Altınlar, devlet yetkililerine teslim edilerek İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne gönderildi. Ancak bu altınların akıbeti günümüzde hâlâ bilinmiyor.
HAZİNELERİN GÜNÜMÜZDEKİ DURUMUSakarya’da geçmişten günümüze birçok tarihi eser ve hazine, doğal afetler ve insan eliyle zarar gördü. Devlet yetkilileri, bu eserleri koruma çalışmalarını sürdürürken, yasa dışı definecilik faaliyetleri tarihi değerleri tehdit etmeye devam ediyor.
İşte Dr. Resul Narin’in Sakarya Ekonomi Dergisi’nin 80’inci sayısında kaleme aldığı o yazı;
“Osmanlı Döneminde Sakarya’da Bulunan veya Kaybolan HazinelerAnadolu toprakları tarihsel süreç içerisinde Avrupa ve Asya kıtalarını birleştirmesi ve stratejik konumu dolayısı ile birçok devlet ve millete ev sahipliği yapmıştır. Önemli ticaret yollarının Anadolu’dan geçmesi birçok şehrin gelişmesinin yolunu açmıştır. Binlerce yıl süregelen bu gelişim Sakarya bölgesinde de kendisini göstermiştir.
Sakarya bölgesinin önemli ticaret yolları üzerinde yer alması dolayısı ile uzun süredir yerleşime açık bir yerdir. Bölgenin sulak olması, gür ormanları, bataklıkları gibi olumsuz etmenlere rağmen çok eski dönemlerden beri yaşadığımız şehirden birçok kervan gelip geçmiştir. Sakarya iline 1954 yılında adını veren Sakarya nehri çok zamanlar ulaşıma geçit vermezdi. Günümüzden kat kat fazla gür akan bu nehirden yolcular değişik yöntemlerle karşıdan karşıya geçerlerdi. Köprülerin bile dayanamadığı bu nehir tarih içerisinde birçok hazinenin de kaybolmasına neden olmuştur. 1789 yılında Geyve İlçesinden bulunan Yılanlı köyünde bir heyelan yaşanmıştı.
Bu köy Sakarya nehri kıyısına kurulmuş bir köydü. Yaşanan bu heyelan neticesinde arşiv kayıtlarında “hazine dengi” diye nitelenen varlıklar kaybolmuştu. Kaybolan bu varlıkların bulunması için yetkililerden yardım isteniyordu. Sakarya nehrinin özellikle bahar ayların daki taşkınları birçok defa gazetelere de konu olmuştu. 19 Mart 1892 tarihli Sabah gazetesi Sakarya nehrinin bu tarihlerde taşması sonucu yaşananları şöyle ver yer alan Çubuklu ve Eceldere köyleri civarında bir hazine bulunmuştu. Bu hazine Hacı Feyzi ve Mehmed Ağa’nın tarlaları sınırının bitiminde köy ahalisi tarafından ortaya çıkarılmıştı. mektedir: “Adapazarı’ndan alınan bilgilere göre burada mevcut binalardan 1500 hane Sakarya Nehri’nin taşması ile sular altında kalmıştır. Doğu tarafındaki tarlaları, bahçeleri, hep su basmıştır. Suyun yüksekliği 3-4 metreye ulaşmıştır. Sakarya Nehri üzerinde ki iki ağaçtan köprü de yıkılmıştır. Köylüler Adapazarı tarafına geçmemektedirler. Adapazarı çarşısında ve pazar yerinde hiç kimse görünmemektedir….
Sular evlere doğru yaklaştıkça, eşyalar daha yükseklere çıkarılmaktadır. Ekmek yapımı için kullanılan Hamur Tekneleri sandal vazifesi görmektedir. Elinde sandal bulunanlar ise Sakarya ve taşkını geçebilmek için 25 mecidiye karşılığında para istemektedirler.” 1855 yılında Bağdat’tan devletin başkenti olan İstanbul’a gönderilirken Sakarya nehrinde bu defa da “üç denk hazine” olarak nitelendirilen paralar sulara gömülmüştü. Sakarya Nehri’ne düşen Hazine’nin çıkartılması için İzmit Kaymakamlığına bir kıta emirname yazılmıştı. Devlet yetkilileri bu paraların çıkarılması için birçok kez girişimlerde bulunmuşlardı. Ancak azgın suları ile üzerindeki köprüleri bile birçok kez yıkan bu nehir girişimleri birçok defa sonuçsuz bırakmıştı. 1898 yılında Adapazarı Kazası dâhilinde Bulunan hazinenin içerisinde 20 adet Sultan Selim dönemine ait altın para ile 27 adet Macar altını bulunduğu söyleniyordu.
Köylüler bu altınları bulduktan sonra bunları sahiplenmektense devlet görevlilerine haber vermeyi tercih etmişlerdi. 8 Mart 1898 tarihli İzmit Mutasarrıfı Musa Kazım Bey imzalı bir belgeden anlaşıldığına göre köylülerce bulunan bu altınlar mahalli görevliler eliyle hükümete teslim edilmiştir. Konu ile ilgili belgede şöyle deniliyordu: “Dahiliye Nezaret-i Celilesine Adapazarı Kazasında Çubuklu ile Eceldere karyeleri civarında Hacı Feyzi ve Mehmed ağalar tarlaları hududu bitiminde yirmi adet Sultan Selim ve yirmi yedi adet Macar altınları ahali tarafından bulunduğu hükümet-i mahalliyece haber alınarak mezkûr altınları hükümetçe ahz ve hafz olunduğu mahalliyle ceryan muhaberatta anlaşıldı daha ziyade tevsi’ teryan ve tahkikat içinmahalline cevaben bildirildiği beray-ı malumat arz olunur”
9 Mart 1898 tarihli olan diğer bir belgede ise bu konu hakkında biraz daha detay veriliyordu. Bu belgeye göre altınları ilk bulan Muhacir Osman isimli bir vatandaştı. Bulduğu altını da Eceldere ile Çubuklu arasında Altınpınarı adıyla anılan bölgede ortaya çıkarmıştı. Muhacir Osman 1897’de bu bölgede bir altın ve 1898’de bayramın ikinci günü de bir altın bulması üzerine ahalinin de bu konuya ilgisi artmış ve Muhacir Osman komşuları ile birlikte bir hafriyat çalışmasına girmişti. Yapılan bu çalışmalar neticesinde bulunan altın sayısı 45’e ulaşmıştı.
Yapılan tahkikat neticesinde Bulunan bu altınların bazıları 1203 tarihli (1788-1789) ve İstanbul yazılı idi. Bazıları da eski sikkelerdi ve diğer bir kısmı ise Macar altını idi. Muhacir Osman önderliğinde bölge ahalisi tarafından bulunan bu hazine, ahalinin elinden alınmıştı. Devlet yetkilileri de bölgede bir inceleme yapmış ve bunun neticesinde iki adet para daha bulunmuştu. Adapazarı Jandarma Yüzbaşısı tarafından yapılan inceleme neticesinde bu paraların ne suretle, ne zaman ve kimler tarafından buraya konulduğu anlaşılamamıştı. Konu ile ilgili belgede şöyle deniliyordu:
“Devletlü Efendim Hazretleri
Adapazarı’nda Eceldere ile Çubuklu nammahal arasında ve Altınpınarı namıyla ma’ruf olan mahalde muhacir Osman namında birinin geçen sene bir ve bu sene bayramın ikinci günü dahi diğer bir altın bulmasıyla merkum mahal-i mezkûrda hafriyat ibtidar ve bunu haber alan komşuları merkuma iştirak ederek şimdiye kadar kırk beş kadar altın zuhur eylediği ve bunların bazıları bin iki yüz üç tarihli ve İstanbul yazılı ve bazıları da sikke-i atıke ve Macar altını idüğü icra kılınan tahkikattan anlaşılmasıyla cümlesi ahali yedinden alınmakla beraber memurin-i lâzıme birlikte bulunduğu halde bu gün icra kılınan hafriyat neticesinde dahi bunlardan iki aded daha bulunduğu ve bunların kimler tarafından ve ne suretle oraya konulduğu anlaşılamadığı Adapazarı jandarma yüzbaşısı tarafından emanet alayı beyliğine keşide olunan telgrafnamede beyan ve izbar olunmuş olmağla ol-babda emir-ü fermanhazret menlehül emrindir”
Bugünkü Serdivan sınırlarında bulunan bu hazine devlet eline geçtikten sonra ne yapılacağı konusu gündeme gelmişti. 12 Mart 1898 tarihinde bulunan bu hazinenin ne olacağına dair Müze-i Hümayun’a yani bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne bir yazı gönderilmesi ile ilgili karar alınmıştı. Osman Hamdi Bey’in isteği üzerine Çinili Köşk’ün karşısına dönemin ünlü mimarı Alexandre Vallaury tarafından inşa edilen ve Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) olarak kurulan İstanbul Arkeoloji Müzesi 13 Haziran 1891’de ziyarete açılmıştır.
Müzenin ziyarete açıldığı 13 Haziran günü halen ülkemizde müzeciler günü olarak kutlanmaktadır. 16 Mart 1898 tarihinde “Mezkûkât-ı mezkurenin ber-mucib nizam muayenesiyle icabı arz ve beyan olunmak üzere müze-i hümayuna irsal ve teslim edilmesinin cevaben emanet müşârün-ileyhâya iş’arı babında emr-ü ferman hazret menlehül emrindir.” Denilerek, Hacı Nuri Bey imzası ile bulunan bu hazinenin Müze-i Mümayun’a gönderilmesine karar verilmişti. Yaptığımız inceleme neticesinde günümüzde bu paraların akıbetini İstanbul Arkeoloji Müzesi yetkililerinden öğrenemedik. Ancak biliyoruz ki bu paralar Müzenin tozlu dolaplarında saklanmaktadır.
Günümüzde yerin altında birçok tarihi eser gün yüzüne çıkarılmayı beklemekte. Devlet yetkilileri bu konu ile ilgili çalışmalarını sürdürmekteler ancak bunu yapmak definecilerin görevi değildir. Birçok tarihi eserimiz maalesef bu kişiler tarafında bir şeyler buluruz ümidiyle talan edilmiştir. Suç olan ve tarihi eserlerimizi yıpratmaktan başka bir gerçekliği olmayan definecilik sonucunda bir şeyler elde edildiği söylentilerin ötesinde bir şey değildir.”
sayin market>

sayin market
Taraklı Medya Editörü
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.