Sapanca Belediye Başkanı Nihat Arda Şahin’in son açıklamaları, ilçede yürütülen bungalov soruşturmasını siyasi bir baskı olarak değerlendirdiğini gösteriyor. Ancak, olayı resmi kaynaklardan takip ettiğimizde, meselenin aslında hukuki bir denetim süreci olduğu açıkça görülüyor.
Sakarya Valisi Rahmi Doğan, günler öncesinde turizm belgesi iptal edilen bin 619 bungalov hakkında detaylı bir açıklama yapmıştı. Bu yapıların gerekli standartları taşımadığı ve bazılarının hukuka aykırı şekilde inşa edildiği belirlenmişti. Hatta 369’unun dere yatağında olduğu ortaya çıkmış ve bunların yıkılacağı resmen duyurulmuştu. Bu bağlamda, İçişleri Bakanlığı’nın belediye yetkilileri hakkında soruşturma izni vermesi beklenen bir durumdu.
Bu toplantıda ben de vardım ve bizzat dinledim.
Sakarya Valisi Rahmi Doğan’ın açıkladığı gibi bu süreç hukuki bir denetim sürecidir ve yalnızca mevcut belediye yönetimini değil, geçmişte görev yapmış tüm yetkilileri de kapsıyor.
Yani, bungalovların hızla çoğaldığı dönemin belediye başkanları da bu sürecin bir parçası olacak. Bu noktada, soruşturmanın CHP özelinde değil, Sapanca özelinde açıldığını görmek gerekiyor.
Bu süreci bir siyasi operasyon gibi sunmak, hukuki gerçekleri gölgelemeye çalışmaktan başka bir şey değildir. Eğer daha önceki belediye yönetimleri bu yapılara hukuka aykırı şekilde izin vermişse, kimse bunun hesabını vermekten muaf olmamalıdır.
Asıl mesele, bu yapıların kamu yararına uygun olup olmadığı ve hukuka uygunluğudur.
Başkan Şahin’in eğer kendi döneminde hukuksuz olarak herhangi bir bungalova izin vermediğini iddia ediyorsa, soruşturmadan rahatsız olmak yerine, süreci desteklemesi gerekir. Çünkü bu durumda soruşturma, muhtemel rakibi olacak geçmiş dönem yöneticilerine ve AK Parti’ye zarar verecektir.
Ancak buna rağmen “Bize baskı yapıyorlar” açıklaması, talihsiz ve siyasi bir hamle olarak görülmektedir.
Son dönemde benzer tartışmalar, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu üzerinden de yürütülüyor. Ancak unutulmaması gereken en önemli nokta, her dosyanın kendi içinde değerlendirilmesi gerektiğidir. İmamoğlu hakkındaki iddialar arasında sadece ihale usulsüzlükleri değil, terör örgütüyle bağlantılı isimlerle ilişkiler kurduğu yönünde ciddi suçlamalar da bulunuyor. Bu suçlamalar mahkemeler tarafından değerlendirilmelidir.
Siyasi figürler hakkında yapılan her soruşturmayı “baskı” olarak nitelendirmek, hukukun üstünlüğünü tartışmalı hale getirir.
Eğer bir kişi suç işlemediğine inanıyorsa, yargı önünde kendini aklaması en doğru yoldur. Hukuki süreçlerin siyasete alet edilmesi, kamuoyunu manipüle etmeye yönelik bir çabadır ve bu durum, gerçek suçluların hesap vermesini engelleyebilir.
Bir belediye başkanının, hukuki süreci siyasi bir baskı aracı olarak sunarak halkı yönlendirmeye çalışması, gerçekleri manipüle etmekten başka bir şey değildir.
Şimdi sorulması gereken soru şu: Asıl gündem, hukuksuz inşa edilen yapıların sorumlularından hesap sorulması mı, yoksa bu sürecin üzerinin siyasi söylemlerle örtülmeye çalışılması mı?