Yunuspaşa Çarşısında dükkanı olan Manifaturacı Rüştü amcayla birbirimizi sever sayardık.
Randevulaştık ve bir kış mevsiminde çay içmek üzere Taraklı’da Doğru Yol Kahvehanesi’nde buluştuk. (1995)
Sohbetimiz sırasında şu konuşma geçti aramızda:
R.G.- Bu ne sevgi ah bu ne ızdırap şarkı sözlerini bilir misin sen?
A.Y.- Bilmez olur muyum? En sevdiğim şarkılardan biri.
Ayağındaki yün çorapları göstererek:
R.G.- O zaman ben sana bu çorapların hikayesini anlatayım…
A.Y- Anlat Rüştü amca, sevinirim…
R.G- “Hatice yengenin sağlığında bir gün kahve içerken bu şarkının sözlerini değiştirerek ona şöyle seslendim:
‘Bu ne sevgi ah bu ne ızdırap
Ah bu ayaklar ne kadar harap
Nasibim olsun bir çift yün çorap
Örde giyeyim senin elinden’
Yengen kısa bir süre sonra işte bu çorapları ördü bana. Şimdi çok soğuk havalarda bu çorapları giyiyorum. Hem ayaklarım ısınıyor. Hem de yengeni hatırlıyorum.”
Rüştü amcanın içi kaynıyor, gözleri doluyordu anlatırken. Isınmaktan ziyade özlem ateşiyle yanıyordu sanki.
Bir mezarlık ziyaretimde Rüştü amcanın kabrine rast gelince bu hatıra geldi aklıma.
Alaattin Yılmaz- Taraklı/ 1 Aralık 2022